25 Eylül 2009 Cuma

Yemek Duası

Yemekten Önce

Yemeğe besmele ile başlanır, eğer unutulursa yemek ortasında hatırlandığında:

"Bismillâhi evvelehu ve ahirahü" (Başında da sonunda da Allah'ın ismini anıyorum) (Beyhaki)

Yemekten Sonra

"Elhamdülillâhillezi ed amenâ ve segânâ vece alenâ minel müslimin" (Bizi yediren, içiren ve müslümanlardan kılan Allah'a hamd olsun.)

Kalpleri İhya Eden Dua !!!

İnsan ancak kalbi ile ahiretini temin edebiliyor. Onun için de her gün sabah ezanından sonra sabah namazını kılmadan önce kırk sefer: "Ya hayyu ya kayyum lailahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimin." derse onun kalbi ihya olur.

Bu duayı Ebu Muhammed el-Kettâni, Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)'i rüyasında gördüğünde O'na kendi kalbini şikayet etti. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) ona: “Her gün 40 sefer bu zikri oku senin kalbin ihya olur.” buyurdu.

Bu dua sabah ezanı ile sabah namazının kameti arasında okunursa daha efdaldir. Çünkü ezan ile kametin arasındaki dua daha makbüldür .

Seyda Muhammed Konyevi Hz. (K.S.)

Öfke Halinde Yapılacak Dua !!!

"Allahümmağfirli zenbi ve ezhib gayza kalbi ve ecirni mineşşeytan"

(Allah'ım! Günahımı affet, kalbimin öfkesini gider ve beni şeytandan koru)
(Nevevi, el-Ezkar; 268)

Allah Resulü (S.A.V) Efendimiz kızan kimsenin abdest almasını, ayakta ise oturmasını, oturuyorsa yatmasını tavsiye buyurmuştur.

ÖFKEYİ YENMENİN ÇARESİ

Bizim bu söylediklerimiz, öfkenin sebeplerini yok etmek ve kabarmasını önlemek içindir. Bu bakımdan öfke kabardığı zaman teenni ile hareket etmek farz olur ki öfkenin sahibi, kötü bir şekilde onu icra etmeye mecbur olmasın. Öfke kabardığı anda, ancak ilim ve amel macunu ile tedavi edilir. İlim ise altı kısımdır.

1. Bizim bundan sonra, öfkeyi yutmak, affetmek, hilm göstermek, eziyet ve meşakkatlere göğüs germek hakkında zikredeceğimiz sözler

düşünmektir. Dolayısıyla onun sevabını elde etmeye teşvik edilmiş olur. Bu bakımdan öfkeyi yutmaktan elde edilen sevaba karşı isteği olan kendisini intikam almak suretiyle gönlünü rahat ettirmekten meneder ve dolayısıyla kabaran öfkesini söndürür.

Mâlik b. Evse b. Hadsan20 şöyle anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) bir kişiye kızdı ve onun dövülmesini emretti. Bu kişi Hz. Ömer´den ´Affet! İyiyi emret ve cahillerden yüzçevir!´ (A´raf/199) ayetini okumasını istedi. Bu isteğine karşılık Hz.

Ömer (radıyallahu anh) ayeti okudu, ayet hakkında derin derin düşündü. Çünkü Hz. Ömer, kendisine Allah´ın Kitabı okunduğu zaman kıpırdamadan dururdu. Allah´ın Kitabı hakkında çok düşünürdü. Bu bakımdan Hz. Ömer, bu ayet hakkında da düşündü ve adamı serbest bıraktı".

Ömer b. Abdüiaziz bir adamın dövülmesini emretti. Sonra o adam ´Öfkelerini yutarlar´ (Alu İmran/134) ayetini okudu. Bunun üzerine Ömer, hizmetkârına ´onu serbest bırak´ diye emretti.

2.Nefsini Allah´ın azabıyla korkutmaktır. Şöyle ki: ´Allah´ın bana karşı olan kuvvet ve kudreti benim bu insana karşı olan kuvvet ve gücümden daha büyüktür. Eğer ben bu insana öfkemin icabını

tatbik edersem, Allah Teâlâ´nın da kıyamet günü affedilmeye en muhtaç olduğum bir anda, öfkesini benim hakkımda tatbik etmeyeceğinden emin değilim´ demelidir.

Allah Teâlâ, kadîmkitaplarından birinde şöyle buyurmuştur:
Ey Âdemoğlu! Öfkelendiğin zaman beni hatırla ki ben de öfkelendiğim zaman seni hatırlayayım ve yok edilecekler arasında seni yok etmeyeyim.

Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) Vâsı´ı bir iş için gönderdi. Vâsı´ gecikti, geldiğinde Hz. Peygamber kendisine şöyle dedi:

Eğer kısas olmasaydı, kesinlikle senin canını yakardım. Burada ´Kıyamet´teki kısas olmasaydı´ denilmek istenmiştir.

Denildi ki, "İsrailoğulları´nda yanında bir hakîm bulunmayan hiçbir padişah yoktu. Padişah öfkelendiği zaman o hakîm, padişahın eline bir sahife tutuştururdu. O sahifede şunlar yazılıydı: Fakire acı! Ölümden kork! Âhireti an! Padişah, öfkesi dininceye kadar o sahifeyi okurdu".

13 Eylül 2009 Pazar

Ve Hz. Ömer (ra) şehit olunca

SAHABE’den Amr (ra) anlatıyor: Hz. Ömer (ra) hançerlendiği sabah ben ayaktaydım. Onunla aramda sadece Abdullah b. Abbas vardı.

İki saf arasından geçince arada durup bakmıştı. Bir boşluk gördü ve ‘Safları düz tutun’ dedi. Sonra önce geçip tekbir getirerek namaza başladı. İlk rekatta cemaat toplanıncaya kadar, Yusuf veya Nahl suresini okudu. Ruküye gitmek üzere tekbir getirmişti ki, o esnada hançerlendi. O anda ‘Köpek beni yedi’ diye bir ses işittim. İranlı köle, elinde iki ağızlı bir bıçak ile kapıya doğru fırladı, sağında solunda kime rastladı ise hançer sapladı. O gün cemaatten on üç kişiyi yaraladı. Bunlardan dokuzu zehirli hançerle öldü. Bu durumu gören Müslümanlardan biri, katilin üzerine bir elbise attı. İranlı köle yakalandığına kanaat getirince hançeri kendisine saplayıp intihar etti.
Hz. Ömer (ra) yaralı olmasına rağmen Abdurrahman b. Avf’ı tutup öne geçirdi. Hz. Ömer’in (ra) arkasındakiler de benim gördüklerimi gördüler. Mescidin yan tarafındakiler ise ne olup bittiğini anlayamamışlardı. Abdurrahman b. Avf (ra) cemaate namazı kısa bir şekilde kıldırıp tamamlattı.
Hz. Ömer (ra) mihraba uzandı. Yanındaydık. Sordu:
- Ey İbn-i Abbas, bak bakalım beni kim yaraladı, dedi.
İbn-i Abbas (ra) bir müddet dolaşıp döndü ve:
- Muğire b. Şu’be’nin kölesi, dedi. Hz. Ömer (ra):
- Halbuki ben ona doğru olanı ve iyiliği emretmiştim, dedi ve ilave etti:
- Ölümümü, Müslümanlardan birinin eliyle yaptırmayan Allah’a hamdolsun.Abdullah (ra) devamla şöyle anlatıyor. Hz. Aişe (ranha) annemiz:
- Allah Rasulü’nün yanında kalan bir kişilik yeri kendim için ayırmıştım. Lakin bugün Ömer’i kendime tercih ediyorum, dedi. Ruhu kabzedilince, onu aldılar, yürüyerek Hz. Aişe’nin (ranha) odasına kadar geldiler, Abdullah (ra) selam verip:
- Ömer izin istiyor, dedi. Hz. Aişe (ranha):
- Alın içeri, dedi ve derhal içeri aldılar. İki arkadaşıyla birlikte oraya defnedildi.

11 Eylül 2009 Cuma

HAC

Hac dinî sebeplerle, genellikle dinî önemi olan mekân ve yerlere yapılan ziyaret ve gezi. Hac aynı zamanda İslam dinindeki dinî bir ziyaret barındıran hac ibadetinin özel ismidir; nitekim sözcük Türkçeye Arapçadan geçmiştir.[1] Böylece Türkçede hac ismi hem İslam'daki hac ibadetini hem de genel olarak dinî sebepli ziyaret ve yolculukları ve bu tip ibadetleri, belirli bir din gözetmeksizin, tanımlar. Hac yolculuğuna çıkan, hac yapan kişilere hacı denir. Türk Dil Kurumu sözlüğünde haccı şöyle tanımlar:

  1. Genellikle tek tanrılı dinlerde kutsal olarak tanınan yerlerin, o dinden olanlarca yılın belli aylarında ziyaret edilmesi.
  2. İslam'ın beş şartından biri olan, Müslümanlarca zilhicce ayında Mekke'de yapılan Kâbe'yi ziyaret ve tavaf ibadeti.[1]

Birçok dinde ve inanışta hac ve hac merkezleri bulunmaktadır. Büyük hac merkezlerinin dışında daha küçük çaplı olan, hacıların çeşitli amaçlarla (örneğin şifa bulmayı umarak) ziyaret ettiği merkezler de vardır; türbeler, azizlerle ilişkili mekânlar gibi.

Budizmde dört ana hac mekanı vardır: Kapilavastu'daki Buda'nın doğum yeri, Aydınlanmaya eriştiğine inanılan yer Bodh Gaya, Benares'te ilk vaaz verdiği yer, ve Kusinagara'da Parinirvana'ya eriştiğine inanılan yer.

İbrahimî dinlerde hac önemli bir yer tutar ve özellikle de Orta Doğu'da bulunan ve Kutsal Topraklar olarak anılan bölge Musevilik, Hristiyanlık, İslam ve Bahailik gibi inançlarca oldukça kutsal kabul edilir. Ayrıca, İslam dininde hac ibadeti olarak anılan ibadette İslam'ın en kutsal mekânı olan Kâbe ziyaret edilir.

Antik çağlarda, pagan din ve inançlarda da hac gözlemlenmiş, tarih boyunca çeşitli hac merkezleri ortaya çıkmıştır. Örneğin, Suriye'de Adonis ırmağının kaynağındaki Astarte tapınağı uzun süre varlığını korumuş, 4. yüzyılda İmparator Konstantin tarafından yıkılmıştır.[kaynak belirtilmeli] Mısır'da Karnak, Yunanistan'da Delphi gibi merkezler de antik hac merkezlerine örnek olarak verilebilirler.


Click the image to open in full size.




Hac Nedir?

--------------------------------------------------------------------------------

Hac, sözlükte saygıdeğer makamlara isteyerek ziyarette bulunmak demektir. Dindeki anlamı ise ihrama girerek belli günde Arafatta bulunmak ve Kâbe'yi usûlüne uygun olarak ziyaret etmektir. Hac yapmak, namaz kılmak ve oruç tutmak gibi farzdır, yani ALLAH'ın emridir.
--------------------------------------------------------------------------------
Hacı Nedir?
--------------------------------------------------------------------------------

Zamanında ve usûlüne uygun olarak Kâbe'yi ziyaret eden kimseye 'Hacı' denir. Çoğulu Hüccac'tır.

--------------------------------------------------------------------------------
Hac Ne Zaman Farz Kılınmıştır?
--------------------------------------------------------------------------------

Hac, Peygamberimizin Mekke'den Medine'ye hicret etmesinden 9 yıl sonra farz kılınmıştır. Bu yıl Peygamberimiz Hz. Ebu Bekir'i 'Hac Emiri' tayin etmiş, kendileri de bir yıl sonra yani hicretin onuncu yılı da haccetmişlerdir. Bu, Peygamberimizin ilk haccı olduğu gibi buna "Veda Haccı" denir. Çünkü Peygamberimiz bundan sonra -vefat ettikleri için- haccetmemiştir.

--------------------------------------------------------------------------------
Haccın Diğer İbadetlerden Farkı Nedir?

--------------------------------------------------------------------------------
Haccın diğer ibadetlerden farklı yönleri vardır. Haccın dışındaki ibadetler, namaz ve oruç gibi ya yalnız bedenî yahut zekât gibi yalnız malîdir. Hac ise hem malî ve hem de bedenî bir ibadettir.

Diğer ibadetler her yerde yapılabilirken hac, ancak belli yerde Mekke-i Mükerreme'de yapılabilmektedir. Bunun için dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan ve hali vakti yerinde olan müslümanlar bu ibadeti yapmak için Mekke-i Mükerreme'ye gelmek zorundadırlar.

Ayrıca, haccın diğer ibadetlere göre bazı zorlukları vardır. Çünkü bu ibadet, pek çok insanın alışkın olmadığı, iklim şartlarını yaşamadığı bir yerde yapılmaktadır.

Her gelene kuçak açan, kuş olupta gökte uçan ,burcu burcu koku saçan ,güller seyda seyda diyor


HACCIN FARZI ÜÇDÜR


Bu üçünden biri yapılmazsa hac sahîh olmaz.

1. İhrâmdır. (İhrâm), niyet ile birlikte zikrden [telbiye] ibâret olup, bazı şeyleri kendine yasak etmektir. Namâzda iftitâh tekbîri gibidir. Alâmeti, peştemal gibi, iki beyâz bez olup, biri belden aşağı sarılır, öteki, omuzlara sarılır. İple bağlanmaz, düğümlenmez. Bunun için kuşanılan bu iki beze de ihrâm denildi. Tavâfa başlarken, ihrâmın ortasını sağ koltuk altından geçirip, iki ucunu sol omuz üstüne getirmek sünnettir.

Hac için, umre için, ticâret için veya herhangi birşey için uzaktan gelenlerin, mîkât denilen yerleri, ihrâmsız geçerek, Mekke-i mükerreme Haremine girmeleri harâmdır. Geçenin, geri mîkâta gelip ihrâma girmesi lâzımdır. İhrâma girmezse, kurban kesmek lâzım olur. (Mîkât) denilen yerler ile, Harem-i Mekke arasına (Hil) denir. Mîkâtdan geçerken, bir iş için Hilde kalmayı niyet edenlerin ve Hilde oturanların, hacdan başka niyet ile, ihrâmsız Hareme girmeleri câizdir. Meselâ Cidde şehri Hildedir. (Harem), Mekke-i mükerremeden biraz dahâ geniş olup, hududunu İbrâhîm aleyhisselâmın diktiği taşlar göstermektedir. Bu taşlar, çok kere yenilenmiştir. Mescid-i harâma (Harem-i Kâ'be) veya (Harem-i şerîf) denir. Hac için, Hilde oturanlar Hilde, Harem-i Mekkede oturanlar Haremde ihrâma girer. Mîkât yerlerini geçerken, niyet ederek ve telbiye yaparak, yani, emrolunan şeyi okuyarak, usûlü ile, ihrâma girilir. Mîkât yerinden önce, hattâ kendi memleketinde de giymek câiz, hattâ dahâ iyidir. Hac aylarından önce giymek de câiz ise de, mekrûhdur. Mekke ve Medîne şehirlerine (Haremeyn-i şerîfeyn) denir.

İhrâm giyen kimseye, bazı şeyler yasak olur. Meselâ, karadaki av hayvanlarını öldürmesi, dikilmiş elbise giymesi, bir yerini traş etmesi, cimâ' etmesi, kavga ve münâkaşa etmesi, koku sürünmesi, tırnak kesmesi, erkeğin mest, ayakkabı giymesi ve başını örtmesi, hatmi ile başını yıkaması, eldiven, çorap giymesi, hamâma girmesi, kendiliğinden çıkan ot ve ağaçların koparılması, kendi üzerinde bulunan bitin öldürülmesi ve öldürmek için gösterilmesi câiz değildir. Bunları bilerek veya bilmeyerek, unutarak yapanlara, kurban, sadaka cezâları lâzım olur. Müt'a, yani temettü' kurbanı ve kırân kurbanı etinden sâhibi yiyebilir. Cezâ olarak kesilenlerin etlerinden yiyemez. Müfrid hacda bir kurban îcâb ettiren suçu, kârin hâcı işlerse, biri umre için, iki kesmesi lâzımdır.

İhrâmda iken pire, her türlü sinek, başkasının üzerinde bulunan biti, fâre, yılan, akreb, kurt, çaylak gibi zararlı ve insana saldıran hayvanları öldürmek, başını sabun ile yıkamak, na'lîn ve onun gibi üstü açık ayakkabı giymek, diş çıkartmak, bit ölmemek ve saç dökülmemek üzere hafîf kaşınmak, renkli ihrâm giymek, gusl abdesti almak, başını dokundurmamak şartı ile, tavan, çadır, şemsiye altında gölgelenmek, başı âdet olmayan şey ile [tas, tepsi] örtmek, paket gibi şeyler koymak, beline kuşak, kemer, para kesesi, kılınç, silâh bağlamak, yüzük takmak, insanların dikip yetiştirdiği sebze ve ağaçları koparmak, düşman ile dövüşmek câizdir.

Kadınların başını örtmesi lâzım olup, deriye değmemek üzere yüzlerini örtmeleri ve dikilmiş elbise, mest, çorab giymeleri, örtü altına zînet eşyâsı takmaları câizdir.

2. Arefe günü Arafâtın, (Vâdi-yi Urene) denilen yerinden başka herhangi bir yerinde (Vakfe)ye durmak. Herkes, ehl olan imâma karşı ayakta durup, ayakta duramazsa, oturup imâmın duâsını dinler. Sonra, oturabilir, yatabilir.

Hacca geç giden bir kimse, doğru Arafâta gider. Bunun, artık (Tavâf-ı kudûm) yapması lâzım olmaz. Bir hâcı Arefe günü, öğle ezânından bayramın birinci günü, sabâh namâzı vaktine kadar olan zaman içinde, biraz Arafâtta dursa veya ihrâmlı olarak Arafâttan geçse veya ihrâmlandıkdan sonra hasta olup uykuda iken, baygın iken sedye içinde veya başka birşeyle taşınarak nüsükler yaptırılırsa veyâhud ihrâma girmeden önce, hasta olan, bayılan yerine başkası ihrâma girip, bu uyanmadan, ayılmadan önce, o bunun yerine de nüsükleri ayrıca yaparsa veya Arefe günü olduğunu bilmeyerek, Arafâtta dursa, haccı sahîh ve tavâf-ı kudûm sâkıt olur. O yerin Arafât olduğunu bilmek ve niyet etmek lâzım değildir. O gün veya gece, Arafâtta bulunmayan veya Arafâttan geçmeyen veya uçakta uçarak geçen, hâcı olmaz. Vehhâbîlerin haccı bir gün önce yaptıkları senelerde hac sahîh olmamaktadır. Hilâl, güneşin gurûb ettiği yere yakın ve şemsden sonra gurûb eder. Şişkinliği garb tarafındadır. Terbî' yani yedinci gecede kamer şemsden altı sâat sonra gurûb eder. Bedr-i tamda, yani 14. cü gecede tam dâire olup, şems gurûb ederken tulû' ve sabâh vakti gurûb eder. 28 Temmuz 1987 Salı günkü Türkiye gazetesinde diyor ki, (Kayseride Pazar günü Zilhicce ayının hilâli görülemedi. Pazartesi günü 19 u 50 geçe güneş gurûb etti. 20 yi 20 geçe Hilâl görülüp, bu da 20 yi 55 geçe gurûb etti). Buna göre Zilhiccenin birinci günü salı olup, dokuzuncu çarşamba günü Arefe olmaktadır. Vehhâbî hükûmeti, hâcıları pazartesi günü Arafâta götürdüler. Çarşamba günü tekrâr gitmek isteyenlere mâni' oldular.

3 . Kâ'be-i mu'azzamayı (Tavâf-ı ziyâret) etmektir. Tavâf, Mescid-i harâm içinde, Kâ'be-i mu'azzama etrâfında dönmek demektir. Dördü farz, üçü vâcib olmak üzere yedi kere dönülür. Zemzem kuyusunun ve Makâm-ı İbrâhîmin dışından dolaşarak da tavâf etmek câizdir. Kadınların tavâf ederken, Kâ'beye yaklaşmamaları efdal olduğu (Eşbâh)da yazılıdır. Kadına dokunmak ihtimâli çok ise, şâfi'îlerin hanefî veya mâlikîyi taklîd etmesi lâzım olur. Tavâfı mescid dışından yapmak câiz değildir. Tavâfa niyet etmek de, ayrıca farzdır. Tavâf-ı ziyâreti, Arafâttan sonra yapmak da farzdır. Tavâf ederken ve sa'y ederken, ezân okunursa, bunlar bırakılıp, namâzdan sonra tamamlanır. Tahtâvînin (Merâkıl-felâh) hâşiyesi, bayram namâzında diyor ki, (Kâ'beden başka bir câmi' etrâfında ibâdet için dönenin kâfir olmasından korkulur).

Her gelene kuçak açan, kuş olupta gökte uçan ,burcu burcu koku saçan ,güller seyda seyda diyor .


HACCIN SÜNNETLERİ


1- Temettüe niyet etmemiş âfâkî olanların, hemen Mescid-i harâma girerek (Tavâf-ı kudûm) yapmalarıdır. Kâ'beyi görünce tekbîr, tehlîl ve duâ edilir. Erkekler, Hacer-i esvede el ve yüz sürer. Süremezse, uzaktan istilâm eder. Yani ellerini kaldırıp, 'Bismillâhi, ALLAHü ekber' deyip yüzüne sürer. Tavâf-ı kudûmdan ve iki rek'at namâzdan sonra, Safâ ile Merve arasında sa'y yapılır. Bundan sonra, ihrâmı çıkarmadan, Mekke şehrinde oturup, Terviye gününe kadar, istenildiği mikdâr, nâfile tavâf yapılır. Müfrid olan ve kârin olan hâcılar, taş atıp traş oluncaya kadar ihrâmı çıkarmayacağı için, ihrâmın men' ettiği şeylerden, hergün, sakınmaları lâzım olur. Bu şeylerden sakınamayacak kimselerin, mütemetti' hâcı olması uygundur. Mescid-i harâm içinde namâz kılanların önünden geçmek günâh değildir.

2- Tavâfa (Hacerül-esved)den başlamak ve burada bitirmektir.


3- İmâmın üç yerde hutbe okumasıdır. Birisi, Zil-hicce ayının yedinci günü Mekkede; ikincisi, dokuzuncu günü, öğle namâzı olunca, öğle ve ikindi namâzlarından önce, Arafâtta; üçüncüsü, onbirinci günü, Minâda okunur. Arafâtta, hutbe bitince öğle ve hemen sonra ikindi namâzı, cemâ'at ile kılınır. İmâma yetişemeyen, ikindi namâzını, ikindi vaktinde kılar. Namâzdan sonra, imâm ve cemâ'at, mescid-i Nemreden, Mevkıfe gelip, imâm hayvanda, hâcılar ise yerde, kıbleye karşı, ayakta veya oturarak vakfeye dururlar. Cemâ'atin de hayvanda olması efdaldir. (Cebel-i rahme) kayaları üstüne çıkmak ve vakfe için niyet etmek lâzım değildir.


4- Arafâta gitmek için, Mekkeden, (Terviye günü), yani Zil-hiccenin sekizinci günü, sabâh namâzından sonra çıkmaktır. Mekkeden Minâya gidilir.


5- Arefe gününden önceki ve bayramın birinci, ikinci ve üçüncü günlerinin geceleri, Minâda yatmaktır. Üçüncü gece ve günü Minâda kalmak mecbûrî değildir. Seksenbeşinci maddenin birinci paragrafına bakınız!


6- Arafâta gitmek için, Minâdan, güneş doğdukdan sonra yola çıkmaktır.


7- Arefe gecesi Müzdelifede yatmaktır. Arafâttan Müzdelifeye gelip, burada, yatsı vakti olunca, akşam ve yatsının farzları birbiri ardınca, cemâ'at ile kılınır. Akşam namâzını Arafâtta veya yolda kılanların Müzdelifede tekrâr cemâ'at ile veya yalnız olarak, yatsı ile birlikte kılması lâzımdır.


8- Müzdelifede, vakfeye, fecr ağardıkdan sonra durmaktır. Gece Müzdelifede yatıp, fecr açılırken, sabâh namâzını hemen kılıp, sonra, (Meş'arilharâm) denilen yerde, ortalık aydınlanıncaya kadar, vakfeye durulur. Güneş doğmadan önce, Minâya hareket edilir. Yolda (Muhasser) denilen vâdîde durmamalıdır. Burası (Eshâb-ı fîl) durak yeridir. Minâya gelince (Mescid-i Hîf)e en uzak olan ve (Cemre-i Akabe) denilen yerde, sağ elin baş ve şehâdet parmakları ile, iki buçuk metreden veya dahâ uzakdan, Cemre yerini gösteren duvarın dibine nohud kadar yedi taş atılır. Duvarın üstüne veya insana, hayvana çarptıkdan sonra dibine düşerse câiz olur. Ertesi fecre kadar câiz ise de, o gün öğleden önce atmak sünnettir. Sonra, hiç durmadan buradan gidilip, isterse kurban keser. Çünki, seferî olana kurban kesmek vâcib değildir. Seferî olan hâcıların, müfrid oldukları zaman kurban kesmeleri vâcib değildir. Kurbandan sonra traş olur ve ihrâmdan çıkar. Bayramın birinci günü Minâda olanlar ve bütün hâcılar, bayram namâzı kılmaz. Sonra, o gün veya ertesi gün veya dahâ ertesi gün Mekkeye gidip, Mescid içinde ve niyet ederek (Tavâf-ı ziyâret) yapar. Buna (Tavâf-ül ifâda) da denir. Tavâf-ı ziyâreti ve traşı bayramın üçüncü günü güneş battıkdan sonraya bırakmak mekrûhdur ve kurban kesmek lâzım olur. Yalnız baygın olanın yerine başkası tavâf yapabilir. Tavâf-ı ziyâretde, önceden bu tavâf için sa'y yaptıysa, artık bir dahâ (Remel) ve (Sa'y) yapmaz. Yapmadıysa, sa'y yapması vâcibdir. Bu tavâfda (Iztıba), yani ihrâmın üst kısmını sağ koltuk altından geçirip, sol omuz üzerine koymak yoktur. Tavâf namâzından sonra Minâya gelir. Öğle namâzını Mekkede veya Minâda kılar. Bayramın ikinci günü, öğle namâzından sonra Minâda hutbe okunur. Hutbeden sonra, üç ayrı yerde, yedişer taş atılır. (Mescid-i Hîf)e yakın olandan başlanır. Üçüncü günü de böyle yedişer taş atılır ki, hepsi kırkdokuz taş olur. Bunları öğleden önce atmak câiz değildir veya mekrûhdur. Üçüncü günü güneş batmadan önce, Minâdan ayrılır. Dördüncü gün de Minâda kalıp, fecrden güneşin gurûbuna kadar dilediği zaman yirmibir taş dahâ atmak müstehabdır. Dördüncü günü fecre kadar Minâda kalıp da taş atmadan ayrılırsa, koyun kesmek lâzım olur. Birinci ve ikinci yerlerinde taş attıktan sonra, kollar omuz hizâsına kaldırılarak ve el ayaları semâya veya kıbleye çevrilerek duâ edilir. Atılacak yetmiş taş, Müzdelifede veya yolda toplanır. Hayvan üstünde taş atmak câizdir. (Tavâf-ı sadr)dan sonra, zemzem suyu içilir. Kâ'benin kapı eşiği öpülür. Göğüs ve sağ yanak (Mültezem) denilen yere sürülür. Sonra, Kâ'be perdesine yapışıp, bildiklerini okur ve duâ eder. Ağlayarak Mescid kapısından dışarı çıkar.


Minâ, Mekkenin; Müzdelife, Minânın; Arafât da, Müzdelifenin şark cihetindedir. Son yapılan asfalt caddelere göre, Minâ ile Mekke arası dörtbuçuk, Minâ ile Müzdelife arası 3,3 ve Müzdelife ile Arafât arası 5,4 kilometre, Safâ ile Merve arası üçyüzotuz metre, Safâ tepesindeki kemer ile Kâ'be arası yetmiş metre oldu.


9- Arafâtta, vakfeden önce gusl etmektir.


10- Minâdan Mekkeye son dönüşte, önce Ebtah denilen vâdiye gelip, burada bir mikdâr durmaktır. Buradan Mekkeye gelip dilediği kadar kalır.


11- Hacca giderken, muhtâc olmayan ana, babadan, alacaklılardan, kefîlinden izin almak sünnettir. Ana baba muhtâc ise, izinsiz gitmek harâmdır. Nafaka bırakmadı ise, zevcesinden izinsiz gitmesi de harâm olur. Mekke şehrine (Mu'allâ) kapısından, Mescide (Bâbüsselâm)dan ve gündüz girmek müstehabdır.

Haccın sünnetini yapmayana cezâ lâzım gelmez. Mekrûh olur. Sevâbı, azalır. Arefe günü Cum'aya rastlarsa, yetmiş hac sevâbı hâsıl olur. Halk arasında buna hacc-ı ekber deniliyor. Bu söz doğru değildir.

FİTRE VE SADAKA

FİTRE

Temel ihtiyaçlarının dışında belli bir mala sahip ve durumu iyi olan oruç tutamıyacak durumda olan insanların Müslümanların Ramazan ayında fakirlere verdikleri yardıma fıtır sadakası denir. Buna fitre de denilmektedir.

İslam dinince zengin sayılan bütün Müslümanların, fıtır sadakalarını vermeleri vaciptir..

SADAKA

Arap müelliflerine göre, ş-d-k kökünden iştikak eder ve doğruyu söylemek manasına gelir. Bir müslümanın sadaka vermesi onun dininin doğruluğunu (şidk) gösterir. Bu kelime ise, İbranice şedâkâ kelimesinin, ancak Arap harfleri ile yazılmış şekli olup, aslında sıdk ve hulus manasını ifade eder; lâkin mürailerce( fârisi, pharis) dindar İsraililerin esas vazifeleri, yani sadaka vermeleri için kullanılmıştır ki, bu mefhum kelimenin daha İslam'ın zuhurunda meydana gelen ve sonraları da muhafaza edilen manasını teşkil etmektedir. Buna göre, kelimenin asıl manası insanın kendi ihtiyarı veya arzusu ile verdiği sadaka, hayır-perverliktir.

Sadaka, Kur'an'da muhtelif yerlerde bu manada kullanılmıştır. İslam'ın emirlerine göre sadaka, gösteriş için verilmemiş olmak şartı ile açıkça verilebilir. Fakat gizli olarak verilen sadakalar tercih olunur. Sadaka faizden daha bereketlidir. Sadaka verip, hayır işleri yapmaya müstait olanların cesaretini kırmamalı, bilakis onları teşvik etmelidir.

ZEKAT

Zekât (Arapça: الزكاة), İslam'ın en büyük beş emrinden biridir. Kelime olarak; temizlik, artmak, bereketli olmak, iyi ve düzgün olmak anlamına gelir. Dinî anlamıyla ise; nisap miktarı zenginliğe sahip olan Müslüman'ın Allah'ın hakkı olanlara verilmesini emrettiği belli miktarda malı vermesidir. Veren kimseyi cimrilikten, kirlerinden ve günahlardan temizlediği ve malında berekete vesile olduğuna inanıldığı için, kelime manası ile dinî manası arasında bir bağ vardır.

Örfte, mecburi olmayan küçük bağışlar için kullanılan sadaka kelimesi de, Kur'an'da ve hadiste zekât manasında kullanılmıştır.

Konu başlıkları

Zekâtın hükmü

Zekât, hicretin ikinci yılında, Ramazan orucundan sonra farz kılındı, İslam'ın beş şartından birisidir. Kur'an-ı Kerim'de zekâtı emreden pek çok ayet vardır. Bunlardan birisi:

"İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler varya, onların mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler." mealindeki Bakara Suresi, 277. ayetidir. Bu ayette beraber zikredilen namaz ve zekât kelimeleri Kur'an-ı Kerim'de aynı ifade ile birçok yerde daha tekrarlanmıştir. Bu ayetlerden bir kısmı sırasıyla: Bakara Suresi 177. ve 271., En'am Suresi 141., Tevbe Suresi 11. ve 60., Enbiya Suresi 73., Nur 37., Beyyine Suresi 5. ayetleridir.

Muhammed'in de bu konudaki hadislerinden birkaç örnek:

"İslam, beş esas üzerine kurulmustur: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın peygamberi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak ve hacca gitmektir." (Tirmizi İman-3; Buhari İman-1;Müslim İman-21)

"Mallarınızı zekât ile koruyunuz. Hastalıklarınızı sadaka ile iyileştiriniz, bela dalgalarını dua ve niyaz ile karşılayınız." (Büyük İslam İlmihali, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yay.,Sy.435)

Zekât vermenin şartları

  • Müslüman olmak.
  • Akıllı olmak.
  • Büluğ çağına girmek.
  • Özgür olmak.
  • Nisap miktarı mala sahip olmak.
  • Nisap miktarı malın üzerinden 1 yıl geçmesi.
  • Zekât verdiğin malın sahibi olmak.

Zekât vermenin bir şartı da borçlu olmamaktır; bir borçlu elindeki parayla önce borcunu ödemeli. Borçlu olana zekât farz değil.

Zekât kimlere verilir

Zekât şu gruplardaki kişilere verilir;

  • Fakirlere verilir.
  • Zekât toplayıcı tahsildara verilir.
  • Müellefe-i kulube verilir. (Müellefe-i Kulub, İslam dinine yeni kabul etmiş kişilerdir.)
  • Kölelere verilir.
  • Borçlulara verilir.
  • Allah yolunda bulunanlara verilir.
  • Yolda kalmışlara verilir.

ORUÇ

Oruç birçok dinde yer alan ve farklı biçimlerde yapılan bir ibadet türü. Farklı dinlerdeki oruç ibadetlerinin ortak noktası yemek, içmek veya cinsel ilişki gibi dünyevi hazlardan uzak durmaktır.

Konu başlıkları

Kökenbilim

"Oruç" sözcüğü tıpkı "namaz" sözcüğü gibi Selçuklular'ca Farsça'dan alınmış " روجك rôcik" sözcüğünün Türkçe'deki söylenişidir. Kur'an'da صوم savm ve صيام sıyam olarak geçmektedir.

İslamda Oruç

Ana madde: İslam'da Oruç

İslam'ın şartlarından ve beş temelinden biri Ramazan ayında oruç tutmaktır. Oruç da namaz gibi bir farz-ı ayındır. Hicret'in ikinci senesinde Medine'de farz kılınmıştır.

İslam dininin kutsal kitabı olan Kur'an'daki Bakara Suresi'nde Kur'an'ın İslam dininin son peygamberi Muhammed'e gönderilmesi Ramazan ayında başlamıştır ve bu ay içinde "oruç" tutmak müslümanlara emredilmiştir. İlgili ayet şöyledir:

"O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayırt eden, hidayet ve deliller halinde bulunan Kur'an onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya erişirse oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diliyor, zorluk dilemiyor. Bir de o sayıyı tamamlamanızı ve size gösterdiği doğru yol üzere kendisini yüceltmenizi istiyor. Umulur ki, şükredesiniz!" (Bakara suresi 185. ayet)[1]

Oruç, Kur'an'a göre "Niyetlenip, gündoğumundan önceki alacakaranlıktan (tan yeri ağarmaya başlamasından) günbatımından sonraki alacakaranlığa değin katı-sıvı hiçbir şey yememek, içmemek ve cinsel ilişkide bulunmamak" demektir. [Bakara Suresi, 187] Oruç, fıkıhçılara ve hadisçilere göre, niyetlenip Güneş'in ufuktan 12 derece altta bulunduğu andan (astronomiye göre alacakaranlık) akşam günbatımına dek, bir şey yeyip içmemek, cinsel ilişkide bulunmamaktır.

Fıkıhta Oruç

Oruçlar fukaha (fıkıhçılar, islam hukukçuları)'ya göre farz, vacip, nafile ve mekruh nevilerine ayrılır. Ramazan orucu, vakti tayin edilmiş farz oruçtur (sınırlı süresi belirtilmiş borç olan oruçtur). Kazaya kalan Ramazan orucu ile kefaret olarak tutulan oruçlar vakti muayyen olmayan (sınırlı süresi belirli olmayan) farz oruçlardır.

Nezir (adak) oruçları vaciptir. Allah Teala'nın rızası için tutulacak oruçlar ise nafile nevini teşkil ederler. Bunlar sünnet, müstehap ve mendup diye anılırlar. Bir de mekruh oruçlar vardır (sırf Cuma veya Cumartesi günü tutulan oruç gibi). Ramazan bayramının birinci günü ile Kurban Bayramının dört günü oruç tutmak, harama yakın bir mekruhtur.

Orucun Çeşitleri

  • Farz olan oruçlar: Ramazan ayı orucu ve Ramazan ayı orucunun kazası farzdır.
  • Vacip olan oruçlar: Başlanmış nafile orucun bozulması halinde kazasının tutulması vacip olur. Adak orucunu tutmak ve bozulursa kaza etmek vaciptir.
  • Sünnet olan oruçlar: Muharrem ayının 9. ve 10. günlerinde veya 10. ve 11. günlerinde yani Aşure gününden 1 gün önce veya 1 gün sonra ekleyerek oruç tutmak sünnettir. Ayrıca Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutmak, Zilhicce ayının ilk dokuz günü, Şevval ayında 6 gün oruç tutmak da sünnettir.
  • Müstehab olan oruçlar: Her ayın (Hicri takvime göre) 13,14 ve 15. günlerinde oruç tutmak çok sevaptır.
  • Mekruh olan oruçlar: Yalnız aşure günü için bir gün yan 10 Muharremde tutulan bir günlük oruç mekruh oruçtur.
  • Haram olan oruçlar: Ramazan bayramının 1. günü ve Kurban bayramının 4 gününde oruç tutmak haramdır.
  • Nafile olan oruçlar: Yukarıda sayılan maddeler dışında tutulan oruçlar nafile oruçlardır.

Yahudilikte Oruç

Ana madde: Yom Kippur

Yom Kippur, (İbranicesi: יום הכיפורים Kefaret Günü), Musevilikte Musevi Takvimi'nin ilk ayı olan Tişri ayının 10. günü yaklaşık 26 saat boyunca tutulan büyük oruçtur.

Museviliğe göre bir insanın kaderi bir yıl önceki hâl ve hareketlerine göre yazılır. Bir yıl boyunca iyi ve hayırlı işler işleyen kişilerin kaderi bir yıl sonra için iyi yazılır.

Musevi Yılbaşısı olan Roşaşana ile Yom Kippur arasındaki 10 gün boyunca bir vicdan muhasebesi yapılır ki buna İbranice teşuva (geriye dönme) denir. On gün boyunca, o yıl içinde yapılan tüm hatalı davranışlar gözden geçirilir insanlara karşı yapılan haksızlıklar için insanlardan özür dilenir ve helalleşilir. Yehova'ya (Tanrı) karşı işlenen suçlar için de tövbe edilir. 9. günün akşamı güneş batmadan bir saat önce oruca başlanır. 26 saat aralıksız sürecek olan oruç boyunca şunlar yasaktır:

  • Yemek yemek ve içmek
  • Yıkanmak
  • Parfüm sürünmek
  • Cinsel münasebette bulunmak
  • Çalışmak
  • Ateş yakmak

Sabah erkenden kalkıp Sinagog'a gidilir ve yaklaşık 12 saat boyunca Sinagog'da aralıksız Yom Kippur için yapılan dualar, tövbeler ile vakit geçirilir. Güneşin batmasından yaklaşık 40 dakika sonra Tokea adı verilen kişi koç boynuzundan yapılmış bir boruyu (Şofar) çalarak orucun bittiğini ilan eder. Bu oruç yaklaşık 25-25.5 saat sürer.

Şofar'ın çalınmasıyla birlikte tören sona erer ve Tanrı'nın insanların gelecek yıl için kaderini yazdığına ve iyi kişileri hayat kitabına (Sefer Hayim) yazdığına inanılır.

Hristiyanlıkta Oruç

Ana madde: Büyük Perhiz

Hristiyanlık inancında Paskalya döneminde, 40 gün boyunca hayvansal gıdaları yememek kaydı ile oruç tutulur. 2. yüzyılda yazılan Didakte kitabında Mesih inanalarına çarşamba ve cuma günü oruç tutmalarını buyurmuştur[2]. 2. yüzyıldaki kiliselerin bu orucu Diriliş Bayramı'ndan önce (paskalya) tuttukları bilinmektedir. İslamiyet'teki gibi oruç zamanında tüm dünyevi gıdalardan uzak tutmaması nedeni ile oruç yerine perhiz ifadesi de kullanılabilmektedir.

Kaynaklar

NAMAZ - DİNİN DİREĞİ

Namaz İslam dininde bir ibadettir.

İslam'ın beş şartından biridir.

Bir takım şartları yerine getirmek suretiyle belli vakitlerde eda edilir. İftitah tekbiri "Allahu Ekber" ile başlanılan, Kıyam (ayakta durmak), içinde Kırâat'ın (Kur'an-ı Kerim'den Fatiha suresi ile en az bir ayet olmak üzere zamm-ı sure okumak), Rüku (eğilmek/ tesbihattan sonra) " Semia'llâhu limen hamideh " "Rabbena lekel hamd" diyerek doğrulmak ve Sücud (secdeler, yere kapanma/tesbihat), sonrasında Ka'de (oturuş) şartları olan, içinde Tesbihat "Sübhane Rabbiye'l Azim, Sübhane Rabbiye'l A'la" olan ve selam "esselamü aleyküm ve rahmetullah" ile sona eren özel bir ibadettir.

Konu başlıkları


Kelime Kökü

Namaz kılmak (Arapça: اقامةالصلاة; İkametü's-Salat), bir Kur'an kavramı olan ve Türkçe'ye pek çok dini kavramda olduğu gibi Selçuklular'ca Hintçe'den Farsça'ya geçmiş bir sözcük olarak İran'daki ateşetapanların "ateş önünde eğilmek" anlamına gelen Namazنماز kelimesi Salat kelimesi yerine kondu. Nitekim Namaz kelimesi Farsça'da fiil olup eğilmek suretiyle saygı sunmaktır. Salat kendi başına genel anlamda "dua"dır.İkametü's-Salat ise namaz kılmaktır.

Hadislere göre namaz

Allah inancını tevhid çerçevesinde kabul etmiş her müslümanın öncelikle yerine getirmesi gereken bir ibadettir ve bu bakımdan dinde yeri çok önemlidir. Kur'an-ı Kerim'de ;
"Sana vahyolunan kitabı oku, namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, hayasızlıktan ve fenalıktan alıkoyar." [1] buyurulmaktadır.
Hadislere göre Namaz dinin direğidir.[2] hadisi bu ibadetin önemini göstermektedir.
Emevi sonrası Sünni fıkıhçılara ve hadisçilere göre, Kur'an-ı Kerim'den sonra, İslam dininin en önemli yazılı kaynağı olarak kabul edilmiş olan Sahih-i Buhari de geçen bir hadis şöyledir :
Nebi dedi:
Sizden herhangi birinizin kapısı önünde bir nehir bulunsa, ve o kimse nehirde günde beş defa yıkansa kendisinde kirden bir şey kalır mı?
Dinleyenler:
"Hiç kir kalmaz Ya Rasûlallah!" diye cevap verdiler.
Peygamberimiz:
"İşte beş vakit namaz da buna benzer, Allah namazla günahları siler." buyurdu.[3]


Ergenlik çağına girmiş her aklı başında müslümanın, farz olan namazları kılması İslam inancının gereğidir.

Namazın Çeşitleri

Kur'an 'da namazın ne zaman kılınacağı hakkında toplam 3 ayet bulunmaktadır. Namazın dışında ibadet vakitleri hakkında geçen ayetlerde Anma kelimesi geçmektedir. (Bu ayetler Namaz vakitleri kısmında yer almaktadır.)
Uygulamadaki Namaz çeşitleri;

  • Farz Namazlar

Sünni fıkıhçılara göre günlük kılınan beş vakit namaz her müslümana farzdır. Bunların dışında erkeklere farz olan cuma namazı ve farz-ı kifaye olan cenaze namazı vardır.

  • Cuma Namazı Ayrıca gün içinden başka olarak bir gün için özel ibadet vakti de Kur'an 'da bulunmaktadır. İnananlar, Cum'a Sûresi'nin 9. Ayetinde -Cuma günü tabiri geçerek- o gün çağrı yapıldığında ibadete gitmeleri için uyarılmışlardır

Cum'a Sûresi 9. Ayet:
62:9 : Ey inananlar! Cuma günü, namaz/dua için çağrı yapıldığında, Allah'ı anmaya/Allah'ın Zikri'ne koşun! Alış-verişi bırakın! Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.[4]

  • Sünnet Namazları Kur'an'da böyle bir namazdan bahsedilmemektedir. Fakat İslamiyet tarihinde çeşitli mezheplerde farklılık gösterse de her vakit için ayrıca bir sünnet namazı bulunmaktadır.
  • Vacib Namazlar

Kur'an'da böyle bir namazdan bahsedilmemektedir. Yine İslamiyet tarihinde çeşitli mezheplerde var olan namazlardandır. Vacip gerekli olan demektir. Din bilginlerine göre Farz NamazlarınıGünlük olarak yatsı namazından sonra kılınan vitir namazı ile bayram namazları vaciptir.

  • Nafile Namazlar

Herhangi bir yükümlülüğü olmadan, içten gelerek kılınan namazlardır. Beş vakit namaza bağlı olan sünnetler, ramazan geceleri kılınan teravih namazları, kuşluk namazları, gece namazları başlıca nafile namazlardır.

  • Cenaze Namazı

Kur'an'da böyle bir namazdan bahsedilmemektedir. Fakat vefat eden kişiler için geleneksel olarak var olan bir namaz çeşididir. Her ne kadar Kur'an da Yasin Sûresi 70. Ayeti'nde Kur'an için şu şekilde bahsedilmiştir.
36:70 :Diri olanı uyarsın ve gerçeği örten nankörler/inkârcılar aleyhine söz hak olsun diye indirilmiştir.
Ölüler ile alakalı olarak Kur'an da geçen ayetler ise şu şekildedir.
Neml Sûresi 80. Ayet:
27:80 :Sen ölülere duyuramazsın, aynı şekilde arkalarını dönen sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.
Rûm Sûresi 52. Ayet:
30:52 :Sen ne ölülere işittirebilirsin, ne de arkalarını dönüp giden sağırlara çağrıyı duyurabilirsin.

Namaz Vakitleri

Namazın Arapça manası olan Salat kelimesinin geçerek, ne zaman kılınması gerektiğini bildiren 3 ayet sırasıyla şunlardır;

Bakara Suresi 238. Ayet:
2:238 :Namazlara hele orta namazına dikkat edin ve Allah için boyun eğerek kalkıp namaza durun.[5]
Hûd Sûresi 114. Ayet:
11:114 :“Gündüzün her iki tarafında ve geceye yakın olan saatlerinde namaz kıl!

Muhakkak ki, iyilik kötülükleri giderir. Bu ise, düşünebilenlere bir öğüttür.”[5]
İsra Sûresi 78. Ayet:
17:78 :Güneşin batıya kaymasından, gecenin kararmasına kadar namazı kıl, bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazında, gece ve gündüz melekleri hazır bulunur.[5]

Bu ayetlerin dışında da namaz(salat) kelimesi Kur'an da başka ayetlerde de geçmekte olsa da, yalnız bu 3 ayetlerde namazın hangi vakitlerde kılınması gerektiği bildirilmiştir.

Uygulama

Her namaz, kendi vakti girdikten sonra kılınır. Vakti girmeyen namaz kılınmaz. Her namazın kılınma vakti, kendi vakti girdikten sonra başlar, bir sonraki namazın giriş vaktine kadar devam eder.


Namazların her birinin belirli vakitleri vardır. Her namazın kendi vaktinde kılınması şarttır. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:

Namaz; mü'minler üzerine vakitlenmiş olarak (süreli-sınırlı zaman aralığında) yazılıdır." [6]


Namaz vakitleri şu şekildedir :

  1. Sabah Namazı : Fıkıhçılar bu namazın vakti için sabaha karşı tan yerinin ağarmaya başlamasından, Güneş'in doğmasına kadar olan zamandır. 49.5° enleminin kuzeyinde bu ölçüt yılın altı ayında geçersizdir, buralarda altı ay boyunca gündoğumu olmaz.
  2. Öğle Namazı Fıkıhçılar, Kur'an'ın bu açık tanımna rağmen iki farklı görüş belirtirler; Güneş'in en tepede olduğu andan her şeyin gölgesinin bir veya iki misli oluncaya kadar devam eden zamandır.
  3. İkindi Namazı "ikindi" "ikinti" sözcüğü Türkçe'de "ikinci" sözcüğünün başka söylenişidir. Bu namaz adını, bu namaz vakti için fıkıhçılarca öğlenin ikinci vakti sayılmasından kaynaklanır. Fıkıhçılara göre, öğle namazı vaktinin bitiminden güneş batıncaya kadar olan zamandır.
  4. Akşam Namazı (Arapça: صلاة المغرب Salatü'l Mağrib): Fıkıhçılara göre, Güneş battıktan sonra başlayıp güneşin battığı yerde meydana gelen kızıllık kayboluncaya kadar olan zamandır.
  5. Yatsı Namazı : Fıkıhçılara ve hadisçilere göre, Akşam namazının vakti çıktıktan sonra başlayıp sabah namazının vakti girinceye kadar devam eden zamandır. Eski fıkıh kitapları Salatü'l Işayı ikiye ayırırlardı, ilkine Işa-ı Evvel, Akşam namazı; ikincisine de Işa-ı Ahir, Yatsı namazı derlerdi.
  • Vitir Namazı: Vitir namazının vakti de yatsı namazının vaktidir. Ancak vitir namazı, yatsı kılındıktan sonra kılınır. Vitir namazi vaciptir.

(Bkz : Vacip)

  • Teheccüd Namazı:Gece kılınan bir namazdır.
  • Cuma Namazı: Öğle namazı vakti içinde vaktin başlama anından başlayarak, yerel yetkilinin belirlediği saatte topluca kılınır. Cuma Suresi, 1 ayetine göre "Ey o iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınızda/namaz için toplandığınızda, Allah'ın zikrine koşun." denmesi yüzünden, Cuma günü kılınan Öğle Namazı tam vaktinde kılınmalıdır. Kur'an'a göre; Cuma günü haftalık toplantı günü olduğundan, Cuma günü namazı mülki ya da siyasi otorite kıldırır, Cuma günü kılınan Öğle namazına Cuma namazı denir. Bu namaza sonradan, Cuma namazının belli mesafe içinde tek yerde, ayni zamanda kılınması gerekliliği yüzünden, eşzamanlı olamaz kaygısıyla, ayrıca yeniden standart öğle namazı eklenmiştir. Oysa şimdiki fıkıhçılar neredeyse herkesin kolunda bile saat olmasını delil göstererek, artık bu kaygının gereksizliğini söylemektedirler.
  • Teravih Namazı: Ramazan ayında yatsı namazından sonra kılınabilen sünnet bir namazdır.
  • Bayram Namazı: Bayram günleri sabahleyin güneşin doğuşundan yaklaşık 50 dakika geçtikten sonra başlayıp güneşin tepe noktasına gelmesine kadar devam eden zamandır.
  • Evvabin Namazı: Akşam namazı ile yatsı namazı arasında kılınır.(WİKİPEDİA)

Namaz Kılınması Sakıncalı Olan Vakitler

Sünni fıkıhçılar ve hadisçilere göre Güneş'e tapanların ibadet vakitlerinde namaz kılmak mekruhtur.

Bu vakitler :

  • Güneş doğarken saat sekizde
  • Güneş tam tepe noktasına gelirken.
  • Güneş açarken.

(Bkz : Kerahat vakti)

Rekat kavramı

Rekat namazın bir kıyam, bir rüku ile iki secdeden ibaret herbir bölümünün adıdır.

Namaz'ın kılınış ve tamamlanışı


  • Niyyet, euzü besmele ile namaz kılmaya niyyet edilir. Örnek "fecir salatını ikamet etmeye / sabah namazını kılmaya" diye.
  • Kıbleye yönelme, Bakara 2/142-150 ile Yunus 10/87 ayetleri gereği namaz kılarken Kabe'ye yönelinir.
  • Kıyam, ayakta durulur. Namazdaki, zikirdeki, duadaki "Kıyam" ile ilgili ayetler Alu İmran 3/39,191; Nisa 4/103; Yunus 10/12; Zümer 39/9; Hac 22/26; Furkan 25/64. Mezhepsiz bazı kişilere göre -bu ayetlere rağmen- yalnızca farz namazlar için gereklidir, nafile, sünnet, mendup, müstehab ... namazlar için "kıyam" gerekli değildir.
  • İftitah (Başlama) Tekbiri

Kıyam sırasında İftitah tekbiri alınır, çok eski İslamlık'tan önceki bir gelenekten olarak, şart olmaksızın eller iki yana kaldırılır, Tekbir alınır/ "Allahü ekber" denir.

  • Kıraat (Okuma)

Gene Kıyam sırasında İfittah tekbiri'nden sonra Kıraat edilir, Müzzemmil Suresi 20. ayet gereği, Kur'an'dan kolaya gelen/bilinen bir kısım okunur. (Resulullah Muhammed SS, Siyer aktarımına göre "fatihasız namaz olmaz", "fatiha yedi ayettir" demiştir.

  • Rüku (Eğilme)

Kıraat'tan sonra, tekbir ile Rüku edilir. Rüku, dik durma/dikilme durumunun bozulması demektir, hafifçe kamburlaşmak demektir. Bu sırada Tesbih edilir/ "Sübhanallah ya da Sübhane Rabbiye'l Azim" denir. Rüku'dan sonra yeniden doğrulurken gene Tekbir getirilir/ "Allahü ekber" denir. Sonra da tekbir ile secdeye gidilir. "Rüku" ile ilgili ayetler Bakara 2/43,125; Alu İmran 3/43; Maide 5/55; Tevbe 9/112; Hac 22/26,77; Sad 38/24; Fetih 48/29; Mürselat 77/48.

  • Secdeteyn (Fıkıhçılara göre Sücud), iki kez alnını yere değdirmek demektir. Bu sırada Tesbih edilir / "Sübhanallah ya da Sübhane Rabbiye'l a'lâ" denir. "Secde" ile ilgili ayetler Bakara 2/125; Alu İmran 3/43, 113; Nisa 4/102; Hac 22/26,77; Şuara 26/219; Zümer 39/9; Tevbe 9/112; "secdeteyn"de tesbihat ile ilgili ayet Araf 7/206; Hıcr 15/98; İnsan 76/26; Kaf 50/40
  • Ka'de (Oturuş)
Secdeteyn sırasında iki secde arasında mecburi Ka'de / oturuş vardır. İki secde arsında gene secdeden kalkarken ve giderken tekbir alınır. "Ka'de" ile ilgili ayetler Alu İmran 3/191; Nisa 4/103; Yunus 10/12 "Secdeteyn" den sonra gene Tekbir ile İkinci Kıyam'a kalkılır / ayağa kalkılır. İkinci Kıyam'da gene istenirse Kur'an'dan kolaya gelen bir kısım Kıraat edilir. Sonra [Tekbir]] ile [Rüku]] edilir, [Tesbihat]] edilir. Tekbir ile Kıyam edilip, Tekbir ile Secdeteyn'e gidilir, Tesbihat edilir. İkinci secde bitince istenirse Kıraat edilir. Vahiy Başyazmanı Zeyd bin Sabit, Resulullah'ın bu sırada Kur'an'dan sure okuduğunu nakletmektedir. Bu Kıraat yapılsın ya da yapılmasın, çevredekilerin namazın bittiğini anlaması için, önünden kimsenin geçmemesi engelinin kalktığını gösterilmesi için sağ ve sola Selam verilir / bu yalnızca "selam" sözcüğünden ibarettir. (EsSelamü aleyküm ve rahmetullah.)

Namazın Şartları

  • Manevi Temizlik (Hadesten Taharet): Namazdan önce abdest, gerekli hallerde ise gusül abdesti almak.
  • Maddi Temizlik (Necasetten Taharet): Namaz kılacak kişinin, bedeninde, üzerindeki elbisede ve namaz kılacağı yerde pislik varsa bunları temizlemek.
  • Örtünmek (Setr-i Avret): Namaz kılacak kişinin vücudunda örtünmesi gereken yerleri örtmesi. (Erkeklerin göbek ile diz kapağı arasını (dizkapağı dahil), Kadınların yüz, el ve ayaklardan başka vücudunun her tarafını örtmeleri gerekir)
  • Kıbleye Dönmek (İstikbal-i Kıble): Namazı kıbleye dönerek kılmak. (Bkz : Kıble)
  • Vakit: Namazları kendi vakitleri içinde kılmak gerekir. Vakti gelmeden bir namazı kılmak caiz değildir.
  • Niyet Etmek: Hangi namazı kıldığını bilmek ve kalbinde hatırlamaktır. Niyetin dil ile söylenmesi sünnettir.
NAMAZIN VAKTİ İLK SÜNNET FARZ SON SÜNNET VİTİR TOPLAM
SABAH 2 2 - - 4
ÖĞLE 4 4 2 - 10
İKİNDİ 4 4 - - 8
AKŞAM - 3 2 - 5
YATSI 4 4 2 3 13

Dipnotlar

  1. ^ Ankebut, 45
  2. ^ Keşfu'l-Hafa, c.2, s.31; Tirmizi, İmân: 8; İbni Mâce,Fiten: 12; Müsned,5:231, 237; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:76.
  3. ^ Sahih-i Buhari, c.2, s.475
  4. ^ Öztürk,Yaşar Nuri Kur'an Meali
  5. ^ a b c Submission.org About Salat (Namaz Hakkında)
  6. ^ Nisa, 103

Kaynaklar


KELİME - İ ŞEHADET

Kelime-i Şehadet

Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdûhu ve resûluhu.

şeklinde telaffuz edilen söz.

Türkçesi:

"Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed onun kulu ve resuludür."

Arapça'da "La" ve "İlla" kelimelerinin kullanım şekline göre, ilk bölüm "Hiçbir İlah yoktur, sadece Allah vardır." şeklinde de tanımlanmaktadır.

La ilâhe illallah, "Allah'tan Başka İlah Yoktur" anlamına gelen Arapça ibaredir. İslam inancındaki Allah'tan başka ilah olmadığı esasının beyanı olan ibaredir.

Kelime-i Tevhid'in ilk kısmıdır.

Kader (İnanış)

Kader, bütün olayların önceden ve değişmeyecek biçimde düzenlediğine inanılan doğaüstü güç, ezeli takdir. Yazgı veya mukadderat olarak da anılır. Kader kavramı birçok farklı din ve felsefi akımda önemli bir yer tutar.

Bu makalede yüzeysel olarak belli başlı dinlerin ve felsefi akımların kader görüşü ele alınmıştır. Her hangi bir din veya felsefi akımın kader görüşünün detaylı açıklaması için o din veya felsefi akımın makalesine bakınız.

İslam dininde kader

İslam dininde, Kader, ezelden ebede kadar hayır ve şer (iyi ve kötü) meydana gelecek bütün hadiselerin (olaylar)Allah katında malum olmasıdır.

İslam dininde kadere inanmak imanın şartlarındandır, amentünün bir parçasıdır. Buna göre İslam anlayışındaki kadere inanmayan kişi İslam'dan çıkmış olur.

Not: "İslam dininde" değil "bazı İslami fırkalarınca" denmesi gerekir. Nitekim kadere inanmak imanın şartlarından olduğunu kabul etmeyen bir çok İslami fırkalar vardır. İslam dinin esas kaynağı olan Kur'anda iman esasları zikredilirken kadere iman zikredilmemiş, Kur'anda zikredilen "kader" kelimesi de müslümanların anladığı manada değildir.

Musevilik'de Kader

Musevilik dininde kader inancı diğer dinlere göre bir parça değişiklik gösterir, Museviliğe göre bir insanın kaderi, tüm hayatı boyunca baştan yazılmaz ve bir yıl önceki hâl ve hareketlerine göre yıllık olarak yazılır. Bir yıl boyunca iyi ve hayırlı işler işleyen kişilerin kaderi bir yıl sonrası için iyi yazılır.

Bir Musevi, Musevi Yılbaşısı olan Roşaşana ile Yom Kipur arasındaki 10 gün boyunca bir vicdan muhasebesi yapar ki buna İbranice teşuva adı verilir teşuva İbranice'de geriye dönme anlamına gelir. On gün boyunca, o yıl içinde yapılan tüm hatalı davranışlar gözden geçirilir insanlara karşı yapılan haksızlıklar için Tanrı'dan af dilemek yetmez, o insanlardan da özür dilenmeli ve helalleşilmelidir Tanrı'ya karşı işlenen suçlar içinse tövbe edilir.

9. günün akşamı güneş batmadan bir saat önce Yom Kipur orucuna başlanır. 26 saat aralıksız sürecek olan oruç boyunca çeşitli tövbe duaları edilir. 26. Sonunda orucun bittiğini balirten Şofar (boru) çaldığında, Tanrı'nın gelecek için insanların yeni kaderderlerini yazdığına inanılır.

Mistisizmde Kader

Kader yanlış bilinen ve bilindiği de şekliyle insan hayatını belirleyen kavramların başında gelmektedir.Kader ilahi takdir anlamında manasında kullanılsa da aslında bu kaza kavramının karşılığıdır.Kader önceden bilmek manasında insanın ancak sınırlı bir alanda kazanabileceği ve buradaki kullanımıyla bir zaman üstü niteliğe sahip Tanrı niteliğidir.Kader olacakları bilmek ,kaza ise takdir etmektir.İnsan şartlarla çevrili ve şartlarla beraber günlük hayatını yaşarken ve geleceğini de yönlendirme gayreti içindeyken kaza kavramı insan hayatındaki önemi inansın ya da inanmasın hayatı biçimlendiren tartışmasız bir noktadadır.Bu kavram öyle birşeydir ki yok denilirse olduğu ve var denilirse yokluğu dile gelir.Bu kavram kendisini ne tam serbestlikte ne tam bağlılıkta gösterir.Şu olay kaderdir dediğimizde alttan alta öyle olmadığını da hissedebiliriz.Hayatın hem insana hem de yaratıcısına açık bir oluşumlar dünyası olduğu ve yer yer kiminde ilahi izlerin kiminde de kendi ayak izlerimizin bulunduğu kabul edilirse hem beşeri sorumluluk - sorumsuzluk dengesi sağlanabilir,hem de iki aşırı ucun sorumsuzluğundan kurtulunabilir.

AHİRET

Ahiret (Arapça: الآخِرة,

Ukbâ, Dâr-ı Bekâ), bazı dinlerde inanılan bu dünyadan sonraki nihayetsiz (sonsuz) alemdir.

Din-i İslam'a göre, kıyametin kopması ve ahiretin meydana gelmesi, Kur'an'ın ayetleriyle, Peygamberin hadisleriyle ve ümmetin birliği ile sabittir ve diğer bütün peygamberler de kendi ümmetlerine bu gerçeği bildirmişlerdir.

Kur'ân da ahiret günü farklı isimler ile zikredilmiştir. Mü'min ler Allah'a kavuşacakları için Kavuşma günü(Mü'min:40/15), insanlar ve bütün mahlûkat o günde bir araya toplanacağı için Toplanma günü(Teğabün:64/9), dünya hayatlarında Allah'a iman etmeyenler ve bâki hayat'a aldandıklarını anlayacaklar için Aldanma günü(Teğabün:64/9), herkesin kabrinden çıkıp dirilecekleri için Çıkış günü(Kâf:50/34) ve dünyaya geri dönmek isteyenler için Hasret günü(Meryem:19/40)denmiştir.

Ahiret son ve sonsuz hayat demektir. İslam dinine göre Ahiret, 7 hayatın yedinci ve sonuncusudur.Yedi hayat şunlardan ibarettir: Ruhlar alemi, Birinci berzah alemi, Ana karnı, Dünya hayatı, İkinci berzah alemi (Kabir alemi), Mahşer alemi, Ahiret alemi

Ahiret hayatı kıyamet ile başlar. Yer ve göğün şekli değişir ve mahşer alemi kurulur. Mahşerde herkes hesap verip cennet ve cehenneme gidince sonsuz ahiret alemi başlar. Cehennemdekilerin bir kısmı günahları miktarı ceza çekip cennete giderler. Kafirler ise cehennemde ebediyyen kalırlar. Cehennem azap ve elem yurdu iken cennet nimet , mutluluk ve rahatlık yurdudur.

İslam Peygamberleri

İslam peygamberleri,

Kur'an'da bahsi geçen, ilki Âdem, sonuncusu Muhammed olan, İslam dinine göre peygamber oldukları kabul edilen dinî şahsiyetler.

Kur'an'ın ifadesi "Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin diye, din olarak Nuh'a tavsiye etiğimizi, sana vahiy ettiğimizi, İbrahim'e Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi, sizin için hukuk düzeni yaptı. Fakat kendilerini çağırdığın bu nizam Allah'a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendine seçer ve onu doğru yola iletir." (Şura Suresi 13)

İslam'a göre bütün peygamberler bu din üzerinde gönderilmiş zamana göre şeriat getirmişlerdir. Kuran'ı ifade "Onlara iyice açıklasın diye her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik. Sonra da Allah dilediğini saptırır dilediğinide doğru yola iletir. Çünkü o güç ve hikmet sahibidir." (İbrahim Suresi 4)

Bazı ilmi kelam alimleri İslamın Muhammed Peygambere verilen din olduğunu söylemişler bu inanış geniş kitlelerce kabul görmüştür. Tasavvufi inanış Kuran'ın bildirisini Mevlana ile "ne olursan ol yine de gel" Yunus Emre ile "72 milleti bir görmeyen hakikatte asidir" Galip Hasan Kuşçuoğlu ile "Allah vardır diyen Müslümandır" diye dile getirmiş, tasavvuf bu anlayışı benimsemiştir.

Kur'an'i ifade "Allah katında din İslamdır" Son Peygamber Muhammed "Ben atam İbrahim'in dini üzere geldim" diye ifade etmiştir.

Adem Aleyhisselamla ile başlayan ve Muhammed Aleyhisselama kadar gelen bütün peygamberler aynı dini takip etmişlerdir. Bütün Peygamberler bu dinin devam ettirmişlerdir.

Kur'an da Peygamberler ve haberciler

Aşağıdaki tablo açık bir şekilde Kur'an ayetlerindeki peygamber (nebi), haberci (resul) veya lider (imam) göstermektedir. Ayrıca açık bir şekilde peygamberlerin kitab(ları)na /halka/ şeriaat kanunlarına referansdır.


Kur'anda adı geçen peygamberler
İsim ↓ Nebi (Peygamber) ↓ Resul (Haberci) ↓ İmam (Lider) ↓ Kitap ↓ Halk ↓ Şeriat (İlahi kanun) ↓
Adem (Adam)





Idris ( Enoch)
Peygamber [1]





Nuh (Nuh)
Peygamber [2]

Haberci [3]


Nuh'un Halkı[4]
Şeriat [5]
Hud (Eber)

Haberci [6]


A'ad [7]
Salih (Shaloh)

Haberci [8]


Thamud [9]
İbrahim (Abraham)
Peygamber [10]

Haberci [11]

İmam [12]
İbrahim'in Kitabı [13] İbrahim'in Halkı [14]
Şeriat [5]
Lut (Lut)
Peygamber [2]

Haberci [15]


Lut'un Halkı [16]
İsma'il (İsmail)
Peygamber [17]

Haberci [17]




İshak (İshak)
Peygamber [18]


İmam [19]



Yakub (Yakub)
Peygamber [18]


İmam [19]



Yusuf (Yusuf)
Peygamber [2]





Eyyub (Job)
Peygamber [2]





Şu'eyb (Jethro)

Haberci [20]


Midian [21]
Musa (Musa)
Peygamber [22]

Haberci [22]

Musa'nın kitapları [23] Pharaoh [24]
Şeriat [5]
Harun (Harun)
Peygamber [25]





Zul-Kifl (Ezekiel)





Davud (Davud)
Peygamber [2]


Zebur [26] (Psalms)

Süleyman (Süleyman)
Peygamber [2]





İlyas (İlyas)
Peygamber [2]

Haberci [27]


İlyas'ın Halkı [28]
El-Yasa (Elisha)
Peygamber [2]





Yunus (Yunus)
Peygamber [2]

Haberci [29]


Yunus'un Halkı [30]
Zekeriyya (Zekeriyya)
Peygamber [2]





Yahya (Yahya)
Peygamber [31]





İsa (İsa)
Peygamber [32]

Haberci [33]

İncil [34] (Gospel) İsrail Çocukları [35]
Şeriat [5]
Muhammed (Muhammed)
Peygamber [36]

Haberci [36]

Kur'an [37] Araplar [38]
Şeriat [5]

Kur'an-ı Kerim'de Adı Geçen İslam Peygamberleri (Nebiler)

Kaynakça

  1. ^ Kur'an 19:56
  2. ^ a b c d e f g h i j Kur'an 6:89
  3. ^ Kur'an 26:107
  4. ^ Kur'an 26:105
  5. ^ a b c d e Kur'an 42:13
  6. ^ Ku'an 26:125
  7. ^ Kur'an 7:65
  8. ^ Kur'an 26:143
  9. ^ Kur'an 7:73
  10. ^ Kur'an 19:41
  11. ^ Kur'an 9:70
  12. ^ Qur'an 2:124
  13. ^ Kur'an 87:19
  14. ^ Kur'an 22:43
  15. ^ Kur'an 26:162
  16. ^ Kur'an 26:160
  17. ^ a b Kur'an 19:54
  18. ^ a b Kur'an 19:49
  19. ^ a b Kur'an 21:73
  20. ^ Kur'an 26:178
  21. ^ Kur'an 7:85
  22. ^ a b Qur'an 19:51
  23. ^ Kur'an 53:36
  24. ^ Kur'an 43:46
  25. ^ Kur'an 19:53
  26. ^ Kur'an 17:55
  27. ^ Kur'an 37:123
  28. ^ Kur'an 37:124
  29. ^ Kur'an 37:139
  30. ^ Kur'an 10:98
  31. ^ Kur'an 3:39
  32. ^ Kur'an 19:30
  33. ^ Kur'an 4:171
  34. ^ Kur'an 57:27
  35. ^ Kur'an 61:6
  36. ^ a b Kur'an 33:40
  37. ^ Kur'an 42:7
  38. ^ Kur'an 7:158
Kur'an'da adı geçen peygamberler
Âdem İdrîs Nûh Hûd Sâlih İbrâhîm Lût İsmâ'îl İshâk Yâkub Yûsuf Eyyûb
آدم ادريس نوح هود صالح إبراهيم لوط اسماعيل اسحاق يعقوب يوسف أيوب
Adam Enoch Noah Eber Shelah Abraham Lot Ishmael Izaac Jacob Joseph Job


אָדָם חֲנוֹךְ נֹחַ עֵבֶר שֵׁלָה אַבְרָהָם לוֹט יִשְׁמָעֵאל יִצְחָק יַעֲקֹב יוֹסֵף אִיּוֹב

Şuayb Mûsâ Hârûn Zülkifl Dâvud Süleymân İlyâs Elyesâ Yûnus Zekeriyâ Yahyâ İsâ Muhammed
شعيب موسى هارون ذو الكفل داود سليمان إلياس اليسع يونس زكريا يحيى عيسى محمد
Jethro Moses Aaron Ezekiel David Solomon Elijah Elisha Jonas Zechariah John Jesus Mohammed
יִתְרוֹ מֹשֶׁה אַהֲרֹן יחזקאל דָּוִד שְׁלֹמֹה אליהו אֱלִישַׁע